30-31 Ağustos - 1 Eylül Kocayayla Çocuk Kampı Güncesi

Kampa gidelim mi baba ile Haziran ayında gittiğimiz ilk kamp denememizden yağmur ve soğuğa rağmen biz ve çocuklar çok memnun kalınca ve biz de ilk denemenin acemiliğini yaşayıp kamp hayatı ile ilgili tecrübe kazanınca ikinci kamp macerası için cesaretlendik. Bu cesaretle kız kardeşim ve ailesini de Ankara’dan Kocayayla kampına katılmaya ikna ettim!

Kamp için hazırlıklara bir hafta öncesinden başladık. Çocuklar çoğunlukla kampta yapacakları aktiviteler ile ilgili malzeme toplarken biz temel ihtiyaçlar için hazırlık yaptık. Masamızı, sandalyelerimizi, kamp ocağımızı, kalın kıyafetlerimizi, yiyeceklerimizi (bu sefer sucukları unutmadık!) ve aktivite materyallerimizi alarak sabah erkenden buluşma yerine gitmek için yola çıktık. Buluşma yerine vardığımızda katılımcı aile dolayısıyla çocuk sayısındaki fazlalığı görünce çok sevindik. Çocuklar hemen oracıkta kaynaşmaya başladı. Yaylaya çıkan yol çok çetindi. Sadece dozer tarafından vurulup bırakıldığını tahmin ettiğimiz yolda arkamızdaki aracı kollayarak konvoy halinde yol aldık. Kamp yerine vardığımızda gördüğümüz manzara arabamızın üzerindeki tüm toza değdi diye düşündüm. Çadırları kuracağımız alanı belirleyince hemen işe koyulduk. Çocukların da katkısıyla çadırı kolayca kurduk. Bizimle aynı model bir çadırı kurmaya çalışan ilk tecrübesini yaşayan bir aileye yardım bile ettik. Ne de olsa 1 kamp fazla tecrübe sahibiydik!

İlk yürüyüş için toplandığımızda Yavuz ve Alp kendi sırt çantalarında kendi ihtiyaçlarını taşıyorlardı. Alp babasının kendisi için aldığı batona sahip çıkmıştı bile! Batonu tüm kamp boyunca elinden hiç bırakmadı! Her kampa gidelim mi baba kampında olduğu gibi çocuklara grubun liderliği verildi. Aileler olarak biraz geriden onları takip etmeye başladık. Çocuklar aldıkları yol tarifini öyle güzel takip ediyorlardı ki sanki hepsi kırk yıllık dağcı gibiydi! Her adımda ön gruptaki coşku daha da artıyordu. Bir ara ana yoldan çıkıp macera yaşayalım diye konuşmuşlar. Kendimizi ormanın içinde yol açarken bulduk! Hani balta girmemiş ormanlar derler ya aynen o hesap. Yavuz 11 yaşında olmanın verdiği özgüven ile tek başına yol alırken babası 7 yaşındaki Alp’i yakın markaja aldı. Bu da benim içimi anne olarak epey bir rahatlattı doğrusu. 6 km’lik parkur boyunca çocuklardan hiçbir şikâyet gelmemesi oldukça şaşırtıcıydı doğrusu. Aksine, yol ne kadar sarpa sararsa o kadar eğleniyorlardı. Orman içinde bulduğumuz böğürtlenleri afiyetle yerken bol bol fotoğraf ve video çekme fırsatı bulduk. Ormanda yetişen bitkiler hakkında konuştuk. Kurt gibi acıkan gençleri kamp alanında ana yemek ile sakinleştirdikten sonra çubuğa geçirdiğimiz sucuk ve sosisleri pişirdik.

Kamp ateşi etrafında toplanan gençler birbirlerine korku hikâyeleri anlattıklarını iddia ettiler ama gelen gülüşmelerden daha çok fıkra anlatıyorlarmış gibi geldi bize. Gece yürüyüşü vakti geldiğinde tabii tüm çocuklar en ön saflara yerleşti. Karşımıza ayı çıkar mı acaba sohbeti üzerine çocuklara vahşi hayvanlardan nasıl korunabilecekleri konusunda minik bir ders veren kamp destekçimize müthiş ayı taklidim ile çocukları korkutmaya çalışarak destek verdim. Tüm ışıkları kapatıp gökyüzüne baktığımda müthiş bir manzara ile karşılaştım. Daha önce pek çok kez şehir ışıklarından uzakta gökyüzüne bakmıştım ama bu seferki bir başkaydı sanki. Gözümüzü yıldızlardan almadan uzun uzun yıldızları seyrettik ve ilk günü noktaladık. Gece oldukça sakin geçti. Çadırımızdaki herkes sabaha kadar deliksiz uyudu.

Güzel bir sabah kahvaltısının ardından ikinci gün yürüyüşü vakti geldiğinde çocuklar hep bir ağızdan maceralı yol diye bağırınca kendimizi yine ormanın içinde bulduk. İlk günün tecrübesi ile hem çocuklar daha rahattı hem de biz. Ormanda yol bulma konusunda hem teknolojiden hem de hislerimizden yararlandık diyebilirim. Daha önceden işaretlenen ağaçları kesen ormancılara rastlamak ve ormanın korunması için neler yaptıklarını öğrenmek çocukların baya ilgisini çekti. Traktörün arkasında çektiği iki büyük kütük üzerinde seyahat edebilir miyiz acaba diye açılan sohbeti hızlıca kapattıktan sonra yolumuza devam ettik. Bol bol böğürtlen yemeye devam ettiğimiz bu yürüyüşte 2 aylık bir çoban köpeği yavrusunu severek, orman içindeki sesleri dinleyip ayırt etmeye çalışarak tamamladık.

Kampa döndüğümüzde yemeğimizi yedik ve yine ailece iş birliği yaparak çadırımızı topladık. Kamp boyunca minimum atık çıkarma politikamızın işe yaramış olduğunu gördük. Kamp alanında ve çevrede hiç atık bırakmayarak kampımızı tamamladık. Ablam ve ailesinin de kamptan çok memnun kalması ile ben de bir oh çektim. Nede olsa ben sürüklemiştim onları bu maceraya (Onlar da çok gönüllüymüş ya neyse)

Teşekkürler kampa gidelim mi baba ailesi. Yeniden görüşmek üzere!

Senem Şentürk Lüle

Yorum Ekle

Cron Job Starts