2-8 Eylül 2018 - Bozcaada Cemil Onay ile Sanat - Çocuk Kampı Güncesi

Tam içinde yaşarken, hayatınızın bir hikaye olduğunu fark etmeniz, onu hakkıylar yaşamanıza yardımcı olur diye Ursula K. Leguin yazıdıktan ve ben bunu 6 ay önce okuduktan sonra  hayatımı bir hikaye olarak görmeye başladım ve geçen hafta üç kişilik ailem ile mutlaka kayıtlara geçirilmesi gereken bir bölümünü yaşadım. Uzun süredir oğlumla gitmeye niyetlendiğim kampa gittim.

Ertelediğim onlarca – evet abartmıyorum bir gün yaparım dediğim irili ufaklı şeylerin sayısı onun katlarını bulalı çok oldu -  şeyden biri olmak üzere iken bir şeyler iç ses mi yoksa ön sezimi bilemiyorum her ne ise toparlan git dedi . Hikayemizin ilk kısmı böyle başladı ve aslında her hikaye gibi alınması gereken bir kararla.

Tam da en başında her hikayeyi güzelleştiren ufak bir süpriz oldu, Mustafa  gelebildi yada aslında o da gelmeye karar verdi.

Göçü topladık çıktık yola, ama yolda yol Antalya’dan Bozcada’ya.

Benim hatırladığım Bozacada bir küçük adacıktı şimdi olmuş mahşer yeri o yüzden kamp süresince kaldığımız çiflikte ağırlıklı olarak kalmamız bir nevi merkez üssünün kamp alanı olması pek güzel oldu yoksa son gün dönerken girdiğimiz kalabalığa her gün girseydik sanırım aklımı oynatırdım ve bunu yalnız yapmazdım gibi geliyor en azından oğlum da bana eşlik ederdi.

Eğer izin verirsen sevgili okuyan kişi kampı sana gün gün değil aklımda kalan güzellikleri olay sırası olmadan anlatacağım çünkü her güzel şey gibi çok da kurgulanmış ve yapılandırılmış bir planı yoktu. Çocukların  da en çok ihtiyacı olan yanında olma, ilham verme ve gerekiyorsa yol gösterme kampın temel ilkesiydi. Tüm bunlara aileler de dahil olunca ortaya kendini olduğun anın keyfini çıkarırken bulduğun bir dolu zaman çıktı. Zaman geldi kayalar üzerinde zıpladık, lodos tahtalarından o tahtada gözümüz neyi görüyorsa onu yaptık,  yünlerle mandala yaparken anı unuttuk , çizgi falına baktık ki bak yapman lazım o karaladığın çizgilere dikkatli bakınca ne resimler çıkıyormuş meğer , yıldızları gözlemledik hem de zifiri karanlıkta , gecenin karanlığında balinayı gözetledik sessizce, mercan kayalarında gittik karabatak Tefik’i ziyaret ettik oradan buz gibi ayazma suyunda yüzdük , taş müzesine gittik her taşın şekli dokusu ayrı bunu biliyorsundur ama tadı da ayrıymış bunu da deneyimledik, bak bunu mutlaka söylemem lazım bağ bozumuna katıldık ne zor işmiş ne çok emekmiş onu anladık, bir sürü yürüyüş yaptık, kamp ateşinin başında oturduk, masal saatinden sonra çocuklar uyudu biz bsohbet ettik; aslında ne kadar ortak kaygılarımız olduğunu gördük ve merak ettik bu kaygıları kim bize böyle dayatıyor diye....  Sözün kısası çocuklar çocuk oldu tıpkı olması gerektiği gibi biz de onların rehberliğinde yeniden kendimize baktık.

Kampa giren o üç kişi aynı kişiler olarak çıkmadı ve kamptan çıkan üç kişi ile rastlaşabilselerdi misal paralel evrende, ilk üçlüdeki kadın ikinci üçlüye bakar ve bu ne kadar ışıltılı bir aile derdi.

Bu kampı mumkun kılan Alpay, Ayça ve Cemil Onay’a teşekkürlerimle.... 

Aybala Özkan KIRBAŞ

Yorum Ekle