Bu yıl havalar sıcak ve yağışsız gidiyor diye algılıyoruz. Geçen yıl ilk kampımızı nisan ortası Delmece yaylasına koymuş ve bir süpriz ile kar yağmış bir sabaha uyanmıştık. Bunu yeniden denemek istedik ve geçen hafta Delmece kampımızı tamamladık. Hava mükemmeldi. Bu hafta da Taraklı kampı koyduk. Özellikle yaylalara kampları her yıl farklı bölgerele farklı zamanlarda koyarak değişik mevsimlerdeki gözlemlerimize katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Ekibimizle tanışmak üzere buluşma noktasına doğru yol alıyoruz. Evet ekip oldukça kalabalık ancak daha önceden bizimle kamp yapmış deneyimli kampçılarımız da var. Son araç geldiğine göre artık harekete hazır oluveriyoruz :) Yol yarı asfalt yarı toprak...Bu tip uzun konvoylarda yolu vakitli bitirebilmek adına asfalt bölümleri biraz hızlı geçmek gerekiyor. Biz de öyle yapıyoruz, Bahçecik içinden orman yoluna doğru seyir halindeyiz, yağış yok fakat bu durum her an değişebilir. Bir önceki hafta yağan yağmur toprak yolu yer yer ikiye bölmüş ama yine de geçişi engelleyecek boyutta değil. Yaylaya 3-4 km kala geçtiğimiz köprüden birer birer geçerek kamp alanımıza ulaşıyoruz. Bu sefer her zamanki yerimizden farklı olarak kampı Menekşe Subatım Yayla'sında yapmaya karar verdim. Bölgeye daha önce yaptığım gezilerde keşfettiğim, toprak yoldan içeride yer alan bir doğa parçası. Araçlarımızı düzgünce yerleştirerek büyük yeşilliğe çadırlarımızı bir bir kurmaya başlıyoruz. Bir anda ortalık bir renk cümbüşü oluveriyor. Yürüyüş saatimize kadar bu işi bitirmemiz lazım çünkü bulutlar değişken, her an sağnak yağmur altında kalabiliriz. Tabi ki hava durumu ile ilgili önlemlerimizi aldığımızdan bizim keyfimizi bozacak bir durum söz konusu değil. Sonuçta sağnak yağmur yoktur, kötü malzeme seçimi vardır :) Papaz Çayırı yakınındaki derenin çok keyifli ve maceralı bir yürüyüş yolu olacağını düşünerek bugünkü yürüyüşümüzü bu istikamete planlıyorum, yaklaşık 5km'lik eğlenceli bir parkur. Çocuklar hazırlıklarını yapmış toplanmaya başladılar bile...Şimdilik herşey tam vaktinde, neşe içerisinde orman içerisinde kıvrılan yoldan yürümeye başlıyoruz. Bu yol genellikle iniş olduğu için tempomuz yüksek ve dereye vardık bile, bir de ne görelim? Sevgili Alpay ve beraberindeki diğer Kampagidelimmibaba grubu ile karşılaşıyoruz. Onlar da bu bölgeye gelmeye son dakikada karar vermişler, ne güzel bir rastlantı... Mola verene kadar birlikte yol alıyoruz, şimdi yaklaşık 200 kişiden oluşan bir topluluğuz artık ;) Molamızı verip biraz soluklanıyoruz, çocuklar orman içinden beri takip ettikleri derenin içerisinde çılgınca eğleniyorlar, hava gerçekten muhteşem. Bizim bundan sonraki yolumuz biraz daha tırmanış içeriyor o yüzden diğer ekiple vedalaşıp tekrar yola koyuluyoruz. Tırmanış bittiğinde herkes dinlenmeyi hakediyor ve kendini bir ağaç gölgesine bırakıveriyor. Bu sırada rüzgar yön değiştiriyor, bu bir yağışın habercisi gibi ancak yine de görünürde birşey yok. Henüz dallardaki meyveler olgunlaşmamış ama o da ne? Her yerde dağ çilekleri, ekip derhal harekete geçiyor, küçük ve lezzetli çilekleri mideye indirmeye başlıyoruz. Kampa vardığımızda havadaki bulutlar çoğalmış ancak yine güneş aralarından göz kırparak bizi karşılıyor. Artık çocuklar ateş için sabırsızlanıyor ancak henüz erken ve odun toplamamız gerekli. Birer ikişer ormana doğru dağılarak gece için odun toplamaya başlıyoruz. Hava gürlemeye başladı, bir saate kadar sağnağın altında kalacağız. Bu yüzden hemen önlemlerimizi alarak çadırlara çekiliyoruz. Ateş için odunu da sağlama alıp, yağmur dindikten sonra yakmayı planlıyoruz. Ve tam düşündüğümüz gibi bütün hızıyla başlıyor yağmur, görüş mesafesi oldukça düşük. Bu sırada herkes çadırda değil elbette, yağmurun keyfini çıkartıp çevrede koşturanlarımız da mevcut :) 1,5 saatlik kuvvetli yağışın ardından artık gün ve hava yükseldi. Herkes durum tespiti yaparak ıslaklarını araçlara götürüp kuru giysilerle değiştiriyor. Bir yandan da çadırların durumu kontrol ediliyor. Neyseki o yağışa rağmen ekipmanımız oldukça iyi durumda birkaç talihsizlik dışında ;) Yardımlaşarak herşeyin üstesinden gelmek mümkün, ekip birbiri ile yeni tanışmasına rağmen, herkes son derece uyumlu. Derhal ateşe girişiyoruz, yemekler yeniliyor ve ateş başı masalları eşliğinde geceyi sonlandırıyoruz. Bugün herkes yoruldu ve güzel bir uyku için çadırlarımız bizi bekliyor. Sabaha karşı hava yine yağıyor ancak bu sefer kısa süreli..Sabah yoğun bir sis bize günaydın diyor, yandaki çadırı göremiyoruz o derece...Ancak bu mistik ortam Menekşe Yaylası'nın bir klasiği, adeta insanı büyülüyor. Bu güzel doğa olayının keyfini çıkarıyoruz, işi olanlar toparlanmaya başladılar, ikişerli üçerli gruplar halinde dönüşe geçiyorlar. Biz de kalan aileleri organize ederek, sis altında sabah yürüyüşüne başlıyoruz... Kampların kendi içerisinde rutin bir düzeni var ve aslında çok tekrar yapmak deneyimi arttırmak için bize yardımcı oluyor. Bu sayede de çevreyi daha iyi gözlemleyerek diğer keşiflerimize çokca zaman ayırabiliyoruz, ayrıca farkındalığımız artıyor. Bu nedenle her fırsatta şehirden kaçmayı kollamamız ve kendimizi yaylalara atmamız lazım. Doğada tekrar birlikte olmak dileğiyle, Sevgiler. Volkan Üstün
İşte sonunda yine bahar geldi ve biz sezonun ilk hafta sonu kampı için beklemekteyiz. Hazırlıklar belki çok öncesinden başladı ve malzemelerimizi elden geçiriyoruz. Katılımcıların sabırsızlığını gelen notlardan anlamak mümkün, belli ki kış sezonu hepimiz için yorucu ve uzun geçmiş. Herkes kendini doğaya atmak için gün sayıyor. İşte bu duygularla programımızı yapıp, doğayı kucaklamak ve baharı karşılamak için heyecan içerisinde her zamanki buluşma noktamızda toplanmaya başlıyoruz. Hava kapalı olmasına rağmen yağış vermiyor, gökyüzünü terketmeye yüz tutmuş bulutlar hafif rüzgarın etkisi ile yol almakta...Birer ikişer toplanma noktasına biriken araçlarla yine hatrı sayılır bir konvoy oluşuyor ve yola diziliyor araçlar...Kış çok sert geçmediğinden dolayı kar yağışı yolları çok hırpalamamış, düzgün sayılabilecek bir asfalt üzerinden tırmanmaya başlıyoruz. İrtifa arttıkça hava da güneş göz kırpıyor, belli ki tepede tüm sıcaklığı ile bizi karşılayacak. Tırmandıkça sanki zamanın geriye aktığını düşünüyoruz, çünkü halen kimi ağaçlar yapraklanmamış, seyreltiler çoğunlukta... Yaklaşık 45 dk sonra tam da beklediğimiz gibi bir doğa bizi karşılıyor, hava artık iyice açtı ve bulutlar dağıldı. Çocuklar göz alabildiğine büyük yeşillik üzerinde dağılıveriyorlar ancak öncelikli işlerimizi tamamlamak lazım yürüyüş öncesinde, herkes çadırları kurma telaşında. "Yahu nasıl takıyorduk bu polleri :)) " Çadırlar nihayet kuruluyor ve bizi bekleyen maceralarla buluşmak üzere yürüyüş için hazırlanıyoruz. Hafif birşeyler atıştırıp yola koyuluyoruz. Önce kırık köprüyü bulmak için kurduğumuz öncü takım yola koyuluyor, yaylayı bölen minik dereyi geçebilmek için köprüyü bulmamız lazım. Köprü bulunuyor ancak geçiş için pek emniyetli değil, hemen bulduğumuz bir kütük vasıtası ile köprüyü sağlamlaştırıp karşıya geçmeye başlıyoruz. Çocuklar geçtiler bile, sıra büyüklerde... Şifalı su gürül gürül akıyor, mataralardaki eksilen sularımızı tamamlayarak bilge ağaçların altına atıyoruz kendimizi ve ormanın bize anlattığı hikayeleri dinliyoruz sessizce 5 dakika bile 1 saat gibi geliyor adeta, tarifsiz huzur...Çocuklar ağaçlara uzun zamandır görmedikleri arkadaşları gibi sarılıyorlar, ağaçlar da buna cevap verircesine bir sağa bir sola salınarak bizi selamlıyor. Akşam için hazırlıkları tamamlamak üzere dönüşe geçiyoruz. Baş işimiz odun işini çözmek, bölgede orman yolu açmak ve yayla evi yapmak üzere bir kısım alan kesilmiş, buralardan ateş için gerekli odunu temin edebiliriz. Ateşimiz her zamanki gibi görkemli, bulduğumuz kütükleri el birliği ile ateşin yanına taşıyoruz. Şimdi herkes yemek hazırlamaya başladı bile. Havanın kararması ile kafa lambaları ve fenerler açılıyor, çocuklar yürüyüşe hazırlar. Orman yolunda karanlığa gözlerimizi alıştırarak neredeyse fenersiz yürüyoruz, bu çok keyifli bir his gerçekten, çocuklar hemen duruma uyum sağlıyorlar, fener kullanmak out :)) Yemekler yeniyor, sohbet koyulaşıyor ve artık herkes günün yorgunluğunu atmak için çadırlarına çekiliyor. Mis gibi havada temiz uyku gibisi yok, kurbağaların ninisi ile uykuya dalıyoruz. Çadırları güneş karşılıyor sabahın erken saatlerinde, sönmüş ateşi karıştırıp tekrar hareketlendiriyoruz. Çaylar, kahveler yudumlanırken kahvaltılar ediliyor, çocuklar oyun derdinde...Bu sırada bir anda gökte 3-4 uçurtma beliriyor ve izlemek bile tarifsiz keyif...Toplanmadan evvel bir keşif yürüyüşü daha yapıyoruz, bu sefer rotamız yayla evlerinin arasından bir yay çizerek tekrar kamp alanına dönmek. Adımlar daha dingin, daha çok gözlem yapıyor ve eğlenmek için her fırsatı kolluyoruz. Kampların ve doğanın birleştirici gücü yine güzel insanlarla buluşmamızı sağladı ve çocuklarımızı birbirleriyle kaynaştırdı. Bir sonraki kamp planı kafamızda uçuşurken doğaya veda ediyoruz. Tüm katılımcılara kattıkları şeyler için teşekkürler, tekrar karşılaşmak dileğiyle. Volkan Üstün
Çocuklarımızla Türkiye'nin doğa harikası coğrafyalarından, Bozcaada'da Ataol çiftliğinde Doğa ile iç içe konaklayacak, kendi üretimleri mutfaklarına sabah öğlen akşam misafir olacak, seramik üretimler yapacağız. Olgunlaşmış bağ var ise bolca üzüm yiyecek bağ bozacağız ve üzümlerimizi evimize götüreceğiz. Bunun yanında deniz, havuz, çiftlik hayvanları, kamp ateşi. Zeytin ağaçlarının altında üretirken dinlenecek, muhabbetlere dalacağız. Siz de katılmak istermisiniz.
İstanbula 1.5 saat mesafede İzmit Yuvacık mevkiinde sıcakdere - soğukdere arasında 1100 m rakımlı Menekşe (Menemşe) yaylasına çoluk çocuk kampa gidiyoruz. Kampcılık tecrübenizi arttırmak için iyi bir fırsattır. Kamplar genellikle Doğa farkındalığını arttırıcı tekrarı çoğaltmak ve böylelikle doğa bilincini kalıcı olarak içselleştirmek amacını taşımaktadır. Bu sebeple bolça yürüyüş, kaybolma, hikaye, masal, gözlem, böcek, yağmur, sis, soğuk, sıcak, su, güneş, çamur, vs ne varsa, kısmetimize ne çıkıyorsa olduğu gibi karşılamak, dayanışmak, yardımlaşmak, eğlenmek amacındayız.
Türkiye’nin kuzeydoğu sınır illerinden Kars ve Ardahan’da hayvancılık, süt üretimi ve peynircilik yöre halkının başat geçim kaynağıdır. Yörenin en bilinen peynirlerinden biri Gravyer, göçle gelen bir kültürün taşıyıcısıdır. Adını bir İsviçre kasabası Gruyère’den alan Gravyer peyniri Türkiye’de bugün sadece Kars’ta üretilir. İlk üretimine başlandığı 19. yüzyılın sonlarında Kars-Ardahan bölgesinde 30’dan fazla mandırada üretilen Gravyerin, 20. yüzyıl boyunca üretimi giderek azalmış ve bugün Kars Organize Sanayi Bölgesi’ndeki nispeten daha büyük 3 mandıra dışında, geleneksel yöntemler kullanılarak sadece Boğatepe Köyü’nde 2 mandırada üretilir. Bu yüzden olsa gerek, Boğatepe Gravyeri Slow Food Biyoçeşitlilik Vakfı’nın Nuh’un Ambarı adını verdikleri, yok olma riski altındaki küçük ölçekli, kaliteli ve yerel-geleneksel gıda ürünlerini kayıt altına alma çalışmaları kapsamında Presidium belgesi almaya layık görülmüştür.
Kimi yollara çıkarken insan hazır olduğunu, yolculuk boyunca neler yaşayacağını bildiğini zanneder. Ama yol, yolculuk, insanlar, hayat, doğa hikayeyi başkalaştırır. Ve yolculuk sona erdiğinde insan kendisini başkalaşmış, dönüşmüş bulur. Bizim Kars gezimiz böyle bir yolculuktu.
Kampa Gidelim mi Baba’nın yaz çadır kamplarına katılıp çok keyif almış olduğumuz için kış için hem de tren yolculuğu yapabileceğimiz bir Kars gezisi yayınladıklarını görünce hiç düşünmeden kaydımızı yaptırdık. Ne Kars’ın, ne de Doğu Ekspresi’nin Türkiye’nin en talep edilen seyahat haritası içine girdiğinden haberimiz yoktu. Amacımız Kaan’a ilk uzun tren yolculuğunu yaşatırken, kendimize de gençlik yıllarımıza ufak bir dönüş olacak bir tren yolculuğu yaşatmaktı. Kars’ı hep merak etmiştik, ayrıca sadece Kars’ı ve çevresini görmekten öte Boğatepe Köyü’nü görüp, orada kalıp, zaman geçirecek olmak ise çok büyük bir şanstı.
Kars soğuk olacaktı, kışı yaşayamadığımız bir İstanbul’dan bütün giyeceklerimizi toparlayıp yola çıkmaya hazırlandık. Trende çok yiyecek olmayacaktı, yiyeceklerimizi de yanımıza aldık. Ve üç aşağı beş yukarı ne yaşayacağımızı bildiğimizi düşündüğümüz yola çıktık.
Asıl hikayemiz Ankara Garı’nda başladı. Kararmış, puslu bir Pazar akşamüstünde yüzünde güller açmış Ayça bizi karşıladı, otobüslere binmemize yardımcı oldu ve trende kompartımanlarımızı gösterdi. Çocuklarla uzun yolculuklar yapmanın en önemli yanının başka çocuklar ile zaman geçirecek ortamlar sağlamak olduğunu bu yolculukta anladık. Neredeyse 29 saat süren tren yolculuğumuzda çocuklar bizden daha fazla eğlendiler ve trenin her köşesini deneyimlediler. Ankara – Kars arası yolculuk sanki bambaşka bir coğrafyada yolculuk yapıyormuş gibiydi. Bildiğimiz kışın gelmemiş olmamasından dolayı kar ancak Erzincan’dan sonra kendini tam anlamı ile göstermeye başladı. Uçsuz bucaksız bozkırları örten bembeyaz kar, aralardan akan dereler, tren raylarının çıkardığı sesler ve çocuk cıvıltıları insanın ruhunu farklı bir noktaya doğru yolculuğa çıkarmaya yetmişti.
İlk kez uzun bir tren yolculuğu bizi bekliyor...bavulları yaparken acaba nasıl bir macera bizi olucak diye bir alıp bir koyuyorum eşyaları... Biliyoruz ki Rengim için müthiş bir deneyim olacak o kesin. Onu Ülkenin farklı yerinde biriktireceği anlarla yoğuracağı ve gelişimine katkısı sonsuz olan bu maceraya beraberce katılmak çok keyifli olacakdı.
Ve trendeyiz. Rengim trende çocuklarla oyunlara katıldı bizse ağır ağır ilerleyen manzaranın doyumolmaz tadına bıraktık kendimizi...
Kamp yapmayı deneyimlecek her insanın herhalde ilk aklına düşen sorulardan biridir. Yer sert matın üstünde altımız yumuşak olmadan nasıl uyuyacağım. Birçok açıdan haklı bir soru bu. Çünkü bir çok kişi gerçekten sert zeminde yatmaya alışık değil.
Hemen bunun çözümlerini aramaya başlıyoruz haliyle. Kamp malzemesi satıcıları da herhalde bu soruyla bolca karşılaştığından, son zamalarda şişme yatak çeşitleri arttı da arttı.
Gelin isterseniz artısı eksisi ile bu malzemeyi değerlendirelim.
Çadırların ayakta durmasını sağlayan esnek çubuklara POL denir. Poller esnek olsalarda zamanla kırılırlar. Özellikle artık yaş almış çadırlarınızda veya Çocukların çadıra girip çıkarken dengesini kaybetmesi sonucunda ilk tutundukları yer poller olduğundan kırılırlar. Bu malzeme çadırı ayakta tutan polikarbon, plastik, vs malzemeden üretilmiş esnek ama kırılgan bir malzemedir. Genellikle kırıldıklarında Türkiye'de özellikle ithalatcısı desteklemiyorsa yanlız başınızasınız demektir. Son zamanlar şanslıyız ki yedek Pol parçaları daha çok satılır oldu.